6 Haziran 2012 Çarşamba

Bu nasıl bir zihniyet?

        Tartışma üstüne tartışma, eylem üzerine eylem.“Kürtaj cinayettir” sözleri büyük bir çalkantı yarattı. Şaşırdı bazıları. Açıklama üzerine açıklama yapıldı. Bazıları bilim adamı edasında yaptı açıklamasını; “Başbakanım haklı” dedi. Hiçbir neden belirtmeden, hiçbir dayanağı olmayan, açıklama olsun diye kuru kuruya söylenen bir ‘haklı’ sözü… Bazıları daha da zekice yaklaştı olaya… Şöyle anlattı; “Sağlık Bakanlığı geçen günlerde bir açıklama yaptı. Yılda 100 bin kürtaj yapıldığını söyledi. Bu ne demek? Yılda 100 bin cinayet işleniyor. Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendisini öldürsün .Diyorlar ki beden benim istediğimi yaparım. Ee can kimin Allah'ın değil mi? Allah'ın verdiği canı sen nasıl alabilirsin?” dedi. Kürtaj olaylarının hepsi bir hatanın sonucu mudur ? Yanlış ve ahlak dışı bir olayın sonucunda da kürtaj bir ihtiyaç değildir de nedir? Kim ister kendisini her gördüğünde yüzüne iğrenerek bakan, suratında kötü olayların izlerini taşıyan bir anne ?

         Tecavüz de kürtaj da kötü elbette. Bunda hemfikiriz. Ama tecavüzü engellemek yerine, “Tecavüzden sonra kürtaj olmasın doğursun, biz bakarız”açıklamaları, cahillik seviyelerini zorlamak değil de nedir? Halkı eğitmek varken, her işte olduğu gibi bu konuda da kolaya kaçmak işinize geldi. Kimileri sokakta kalacak yer ararken devlet yok da tecavüz sonucu doğan çocuğun arkasında mı devlet olacak. Gören, duyan da sanacak ki tecavüze uğramak önemli bir statü memleketimde.

         Tecavüze uğrayacak kadın tiplemesini de hayatımızdan çıkarmalıyız.Özgür ve güvende olmalı herkes. Vay efendim gecenin bir yarısı o etekle dışarı çıkılır mıymış. Bu kadın tecavüze uğramasında ne yapsınmış. Ya kardeşim birde şöyle düşün. Bu kadın özgür ve güvende yaşamayı istemesinde ne yapsın? Hayır, düşünceleriniz korkutuyor beni. Siz sokakta gördüğünüz her etek giymiş kadına “tecavüz edilecek kadın” diye mi bakıyorsunuz?

30 Nisan 2012 Pazartesi

Sessiz Gidişe Yaklaşmak

         Nefes almak kadar basit bir eylem, nasıl da anlam kazanıyor zorda kalınca.Sessiz gidişe yaklaşınca beden, son çırpınışlarını nasıl da ürkek yaşıyor. Konuşmak ne kadar da önemliymiş meğer. Görebilmek sonsuz rengi bir arada. Olabildiğince yeşil, olabildiğince mavi... Duyabilmek tüm notaları, her vuruşu hissedebilmek. Kimi zaman mutlu olmak, kimi zaman kahkaha atabilmek. Hüzünlenmek bazen, için için ağlayabilmek.
           Kıymetini bilmiyoruz yaşamanın, sahip olduklarımızın. Sevdiklerimize sarılmıyoruz sıkı sıkı. Yarınlara bırakıyoruz bütün güzelliklerı. Her gün bugün ve biz bugünü de anlamsız geçiriyoruz. Yıllar sonrasına plan yapıp, şimdiyi yaşamıyoruz. Şimdiyi yaşama hakkının bir gün elimizden alınacağını bildiğimiz halde vurdum duymazlık yapıyoruz.
          Tükeneceğini biliyoruz zamanın bir gün bizim için. Biliyoruz tükenecek, ama bile bile umursamıyoruz. Susmak, umursamamak işimize geliyor ve biz işimize geleni, işimize geldiği gibi yapıyoruz...