24 Mayıs 2014 Cumartesi

Yağmuru Bekleyen Şehir

Y
ine hüzün çökmüştü şehrin merkezine…Gidenlerin acısı, kalanların yüreğine oturmuş; kalkmak nedir bilmiyordu. Yangın sonrası her yanı kül olmuş bir hengame misali, derin bir sessizlik, anlamsız bir durgunluk hakimdi etrafa. Kimse kimseyle konuşmuyor, yaşananlara anlam veremiyordu.Gökyüzünün rengi değişmiş, beti benzi atmış ürkek bir çocuğun yüzü gibi bembeyazdı. Her tarafı kaplayan bulutlar, insanların içini kaplayan bu derin yasın gözyaşlarını şehrin üzerine boşaltmaya hazırlanıyordu.Eskiden her yana hakim olan bu asi şehrin güçlü uğultusundan hiç eser yoktu. Bulutların renginden midir bilinmez ama bu kaçışan kalabalığın derin sessizliği hiç de iyiye işaret değildi. Acılarını bu denli sessiz, bu denli paylaşımsız yaşamaları; fırtına öncesi sessizliğin mi habercisiydi?Yoksa alışılagelmiş tabloların tekrar tekrar yaşanmasının verdiği bir şaşkınlık, monoton bir üzüntü hali miydi?
Ara sokakların ana caddeye açılan yollarının kenarlarını mesken tutmuş seyyar satıcılar, günün bitimini dört gözle bekliyor; satışlarını arttırmak için uğraşmıyorlar, bağırmıyorlardı. Sokak müzisyenleri enstrümanlarına öylesine sıkı sarılmışlardı ki tek bir notanın bile özgürlüğe kavuşmasına izin vermiyorlardı. Az ileride her gün elinde onlarca balonla çocukların yüzünü güldüren, onları eğlendiren adam bile bugün balonlarını şişirmekten yorulmuştu.Çiçekçilerin sepetlerindeki güller, menekşeler,papatyalar yüzlerini yere çevirmiş, mahzun mahzun boşluğu izliyorlardı.
       Gökyüzünde yaşanan küçük bir hareketlilikten sonra bulutlar var güçleriyle damlaları yeryüzüne ulaştırıyordu. Yere düşen damlalara eşlik eden gök gürültüsü gün boyunca sessizliğe alışmış insanları normalden daha da fazla korkutuyordu.
Eve erken gitmek için bir neden arayanlar, bu ruhsuz sokaklardan uzaklaşmak isteyenler için bulunmaz bir fırsattı bu. Çok geçmeden boşalan sokaklarla birlikte şehir bile kendine hayret eder bir hale geliyordu. Bu cadde daha önce hiç bu kadar yalnız, hiç bu kadar kimsesiz kalmamıştı.
Acınası halde olan bu şehrin inzivaya çekilme vakti gelmiş, yavaş yavaş karanlığa teslim olmaya başlıyordu. Bu şehir bugünü yorgun, ruhsuz ama yarının güzel geçeceği umuduyla tamamlıyordu.
Ve gün nihayet bitti.

23 Mayıs 2014 Cuma

Dehlizler de Aydınlanacak Bir Gün

Yürüyordu usul usul…
Sessizce geçiyordu yollardan. Kimse onu duymamalı, elinde ne olduğunu bilmemeliydi. Kahraman edası ve kendinden emin tavrıyla yürümeye devam ediyordu. Başaracaktı, başarmalıydı. Bu bilinçle karşısına çıkacak tüm zorlukları aşmak için zırhlarını kuşanmış; tek bir düşünceyle yürüyordu: “Başaracağım!”.Yorgundu ama başaracağı günün hayaliyle ilerliyor ve içini bir nebze de olsa rahatlatıyordu. Olumsuz tek bir düşünce yoktu kafasında ya da onu yenilebileceğine inandıracak tek bir engel yoktu. Ama yine de temkinli ilerliyor ve adım adım yaklaşıyordu hedefine. Öyle parıltılı bir yer değildi varmak istediği yer. Karanlık, soğuk, ıssız,sessiz ve sıradan bir yaşama; yarının dünden farkının olmadığı bir yere doğru ilerlemeye devam ediyordu. Bir gün oraya varacak ve yol boyunca elinde sımsıkı tuttuğu bilgiyi oraya ulaştıracak ve onun engin ışığıyla insanları kuşatacak, etrafa yayılan bu ışıkla insanların gözleri kamaşacak ve nihayetinde o derin uykularından uyanacaklardı. Belki anlık bir duraksama olacaktı ama sonunda harekete geçecekler, yarınlarını dünden farklı kılmak için var güçleriyle çabalayacaklardı. Hayatları boyunca her istediklerini dişiyle tırnağıyla kazanmaya alışmış bu insanlar, bu defa da kendi benliklerine ulaşmak, “Bende varım!” diyebilmek için çırpınacaklardı. Gerçeğin o şaşaalı görüntüsüne olan inançlarıyla, tek vücut olup hareket etmenin eşsiz tadına varacaklar ve “durmak” kelimesini lügatlarından çıkararak zirveye ulaşmaya çalışacaklardı. İnanıyorlardı ama inanmanın da tek başına yetmeyeceğini çok geçmeden anlayacaklardı. Yollarına engeller çıkacak ve bu engellere takılıp bir kez daha o dehlize sürükleneceklerdi. Bilgi nihayetinde ulaşılamaz denilen yerlere ulaşmış, uyandırılamaz denilen herkesi uyandırmıştı. Ama bu yeterli olmadı, olamadı. Bilgiyi bilmek değildi mühim olan. Mühim olan her an öğrenebilmek, bilgi havuzuna her saniye yeni bir damla ekleyebilmekti. Bir gün öğreneceklerdi ve apaydınlık olacaktı dehlizler. Bugün değil ama bir gün.