20 Aralık 2013 Cuma

Tiyatro Güncesi: KALPAK

Küçük Sahne’nin adı gibi küçük ama buram buram sanat ve emek kokan salonuna adımımı attığımda gördüğüm dekorla büyülendim. Daha hiçbir oyuncuyu görmeden insanın içini hoplatan, bir o kadar da emin bir tavır sergilemesini sağlayan o muhteşem sahne. Haliyle “Güzel bir tiyatro izleyeceğim” hissine kapılıyor insan.








        Tiyatronun zili çalıyor ve kalabalığın bütün uğultusu kesiliyor. Bütün gözler tiyatro sahnesine dönüyor ve oyun başlıyor.



Spoiler uyarısı Uyarı: Yazının devamı, eserin konusu hakkında ayrıntılı bilgi içermektedir.

İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde,Almanya’nın mağlubiyetinin belirginleşmeye başladığı zamanlarda, Elsbeth Gartner’in evinde saklanan Rus askeri Nikolai Kalpak’ı fark etmesiyle başlayan bir hikaye… Başlarda evinde barınmasına müsaade etmese de geçen birkaç günde “aşk” boyutuna ulaşan bir ilişki…

Kocası asker olan ve savaşa giden Elsbeth için karmaşık bir durum. Savaşın etkilerinin çok ağır hissedildiği bir dönemde, geçimini terzilik yaparak sağlayan Elsbeth, verdiği hayat mücadelesi yetmezmiş gibi birde aşkı ve korkuları arasında kalıyor. Bunun bir “Yasak Aşk” olduğunu biliyor ve bunu saklayamamaktan korkuyor Elsbeth. Bir yandan kızı Martha Gartner’dan bir yandan erkek düşkünü komşusu Schmittsche diğer yandan da iki savaş görmüş, dedikodu yapmayı meslek edinmiş Buck Nine’den.


Bir gün korktuğu başına geliyor Elsbeth’in. Evde kimsenin olmadığı bir vakit; Nikolai ile öpüşürken, eve sessizce giren Martha’ya yakalanıyor. Bu konuda annesini tehdit etse de Martha, Elsbeth gönlüne söz geçiremiyor. Olanlara içten içe sinirlenen Martha, yemek yerken, ani bir hareketle boynundaki atkıyı Nikolai’nin boynuna geçiriyor. Atkıyı sıkarak Nikolai’i öldürmeye çalışırken bir yandan da annesinden yardım istiyor.  Korkularına yenilen Elsbeth, aşkını bir kenara bırakıp Nikolai’nin öldürülmesine yardım ediyor ve Nikolai ölüyor.

Almanya savaşı kaybediyor ve asker olan eşi muhtemelen savaşta hayatını kaybettiği için eve dönmüyor. Hayatındaki iki erkeği de kaybeden Elsbeth, savaşın yoğun dönemlerinde içinde yaşadığı savaşı da kaybediyor.

Uyarı sonu.


Tiyatro oyuncuları; dekor,kostüm, ışık tasarımı,müzik direktörü,yönetmen... Yani tüm ekip, gerçekten de kusursuz bir iş çıkardılar.Oyuncular oyunculuklarıyla izleyenleri büyülerken kulağa gelen müzik, sahneye yansıyan ışık, o ışık altında dönemin izlerini yansıtan bir dekor ve kostümler.Kısacası büyük bir emekti izlediğim.
Oyunculara diyecek bir söz yoktu. Hepsi birbirinden başarılıydı ama aralarında dikkatimi çeken bir usta vardı. Büyük bir usta, Suna Selen... Hayatını tiyatroya adamış, bu mesleğe gönül vermiş bir oyuncu. Bir hafta önce karşılaştığımızda her ne kadar Türkiye'deki tiyatro için umutlarını yitirmiş, yevmiyeyle çalışmasından dolayı üzgün olduğunu söylese de; tüm umutsuzluğuna rağmen sahnede bir kez daha devleşti.
 Aklımda bunlarla,muhteşem bir tiyatro izlemenin verdiği o müthiş hisle ayrılıyorum Küçük Sahne'den, kendisi küçük ama etkisi büyük olan sahneden...

4 Kasım 2013 Pazartesi

Aklı Fikri Seks Olanın,Zikri Neden Din Olur ?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üniversitelerdeki yurt yetersizliği sorunlarına dikkat çekerken, “ Kız – erkek öğrenci aynı evde kalamaz. Talimatını verdik, denetimi yapılacak” dedi.


*****
Aklı uçkurunda olan zihniyetin yeni dayatmasıdır bu! Üniversite öğrencilerine evlilik priminden sonra ev denetimi talimatına, yobaz düşüncenin bu davranışına çok da şaşırmadım. "Kızlar ve erkekler bir evde toplandığında ders çalışmaz.Film izlemez.Yemek yeyip sohbet etmez. Oyun oynayıp, eğlenmez. Onlar kızlarla sadece cinsellik düşünür" düşüncesini üstü kapalı bir şekilde anlatanların, bu düşünceyi destekleyenlerin; kadınlara ne gözle baktığını tahmin etmekte zorlanmıyorum.


*****
"Müslümanın da hukukunu koruyacağız. Hristiyanın da hukukunu koruyacağız. Musevinin de hukukunu koruyacağız. Hatta ve hatta Ateistin de hukukunu koruyacağız dedik. Yola böyle çıktık" diyen başbakan, üniversite öğrencilerinin de hukukunu, özel yaşamını koruyacak mı? Yoksa hatta ve hatta diyerek, onları da ötekileştirip, yaşam tarzlarına müdahale etmenin yollarını mı arayacak?

Muhafazakar Demokrat
Demokrasi , demokrat kavramlarının ağzında iğreti durduğu bir başbakanın, demokrasinin özünü kavrayamamış olmasına rağmen demokratik bir politika izlemesi yetmezmiş gibi, rüşdünü ispatlamış insanların yaşam tarzına müdahale hakkına sahip olduğunu düşünmesi sizce de çok ironik değil mi ? 
               
*****
#Senin gibi düşünmeyenlerin düşüncelerine saygı duymadığın,
#Onları bir birey olarak görmediğin,
#Yaşam tarzlarına hakaret ettiğin,
#Onlara belli bir düşünceyi zorla kabul ettirmeye çalıştığın,
#İnançlarına saygı duymadığın,

sürece muhafazakar olabilirsin ama demokrat ASLA!

30 Ağustos 2013 Cuma

Palalı VS Tavalı


        Gezi eylemlerinde elinde palayla sokağa çıkıp, elindekini hoyratça etrafa sallarken; bir kadının sırtına sağlamından bir tekme indirirken çekilen videosundan tanıdığımız Sabri Çelebi, o günlerde gözaltına alınmış ve sonrasında serbest bırakılmıştı.Gözaltında geçirdiği süre zarfında oldukça yorulan beyimiz soluğu Fas'ta aldı.Keyifli bir tatilin kendisine iyi geleceğini düşündü. Ee tabi o palayı sallamak her yiğidin harcı değil, yoruldu zaar!  
        O tatilinin tadını çıkartırken, ülkesinde İstanbul Cumhuriyet Savcısı uykusundan yeni uyanmış olacak ki geçte olsa yeni bir iddianame hazırladı. 9 yıldan 27 yıla kadar hapis istedi. Yetmedi, hakkında kırmızı bülten istedi.Kırmızı bülten kararı çıkmadan, beyimiz dün akşam saatlerinde ülkemize teşrif etti. Sabiha Gökçen'de gözaltına alındı. Herkes " Nihayet adalet yerini buldu" derken, bizim palalı serbest kaldı.Şimdilerde elini, palasını sallaya sallaya dolaşıyor sokaklarda.
***

         Hakim bey; Palalı'yı içeriye alacak "maddi delil" görememiş.Gözünü kapatırsan değil maddi delili, burnunun ucunu göremezsin.

***
           Anlayacağınız ülkemizde zor bu işler . Hapis cezası isteyen savcıyı bulsan, cezayı verecek hakimi bulamazsın.
           Unutmadan söyleyeyim,aklınızda bulunsun. Bu ülkede palayı alıp dışarı çıkabilirsin! Ama tavayı alırsan ayvayı yersin!

23 Temmuz 2013 Salı

Şimdi YOK!

Bu acının sebebini tek bir cümleyle açıklıyordu Züleyha: “Ben kadınım”. Ürkek çıkıyordu sesi. Hayattan bıkmış halleri ve yüzündeki şişliklerin verdiği acıyla konuşmakta güçlük çekiyordu. Toplumun ona verdiği değer, yüklediği sorumluluğun altında eziliyordu. O da bu acıyı “kadınım” diyerek, durumundan hayıflanarak anlatıyordu. İsteyerek evlenmemişti zaten. Olmamasını da çok istedi, kendinden yaşça büyük birisiyle çocuk sayılacak bir yaşta evlenmek onun için bir kabustu. Ama o kabus gerçek olmuştu. Yaşıtları gibi sokakta oynamak, gezmek istemez miydi o da? İsterdi elbette.Ama o yaşıtlarının evcilik oynadığı yaşlarda bir evin kadını olmuştu. Ailesinin zoruyla evlense de “Benim kaderimde buymuş” deyip razı oldu kaderine. Hayatın getirdiklerine eyvallah etti. Hiç isyan etmedi Züleyha.

Evliliğinin ilk aylarında belirtilerini göstermişti şiddet. Zoraki bir evlilik yetmezmiş gibi, her gün yediği dayak onu bu hayattan bezdirmeye yetti. Ölmek istedi, yeter dedi. Olmadı. Yapamadı. Kıyamadı canına Züleyha. Onun yapamadığını, evlendiği adam yapmıştı. Cesedi bulundu Züleyha’ nın. Şimdi yok!

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Dost Bildiklerimizden

               Öylesine ağırdır ki yükü. Canından bezdiren bu hayatın sillesi o kadar acımasızdır ki. Yorgunluğuna aldırmadan, seni bitirmek için oynar tüm kartlarını. Zorluklara ne kadar göğüs gerebilsen de bazen hiç ummadığın bir anda yerde buluverirsin kendini. İçinde bulunduğun ve anlamlandıramadığın bu durumda kaybolur gidersin. Kimsesiz hissedersin. Soğuktan değil belki ama yalnızlığından üşürsün. Sonrası ise tam bir hüsran. En'lerinden,en sevdiklerinden yediğin o tekmelerin acısı biner yaşadıklarının üzerine. Ve daha çok üşürsün. Yalnızlığını iliklerine kadar hissettiğinde gölgen ve sen! Sıkı bir dost oluverirsin aniden. Sırtını yasladığın dostların yerlerini soğuk duvarlara bırakırken,zaman aktıkça; örselenmiş hayatında sen bile kendini tanıyamaz hale gelirsin. Ve hayatı ,hayatın en iyi öğretmenlerinden öğrenirisin. Dost bildiklerinden ve onlardan yediğin tekmelerden...

11 Temmuz 2013 Perşembe

Yine Sus Diyor


Yine sus diyor yüreğim. Öyle bir sus ki çığlıkların yankılansın duvarlarda. Çarpa çarpa büyüsün sesin. Sen öyle bir sus ki sessizliğine ağlasın bu şehir. Yalnızlığını öyle kalabalık yaşa ki hayrete düşsün. Sen öyle bir düş ki, bu şehir, ayakta durmak neymiş görsün.