Bu acının sebebini tek bir cümleyle açıklıyordu Züleyha: “Ben kadınım”. Ürkek çıkıyordu sesi. Hayattan bıkmış halleri ve yüzündeki şişliklerin verdiği acıyla konuşmakta güçlük çekiyordu. Toplumun ona verdiği değer, yüklediği sorumluluğun altında eziliyordu. O da bu acıyı “kadınım” diyerek, durumundan hayıflanarak anlatıyordu. İsteyerek evlenmemişti zaten. Olmamasını da çok istedi, kendinden yaşça büyük birisiyle çocuk sayılacak bir yaşta evlenmek onun için bir kabustu. Ama o kabus gerçek olmuştu. Yaşıtları gibi sokakta oynamak, gezmek istemez miydi o da? İsterdi elbette.Ama o yaşıtlarının evcilik oynadığı yaşlarda bir evin kadını olmuştu. Ailesinin zoruyla evlense de “Benim kaderimde buymuş” deyip razı oldu kaderine. Hayatın getirdiklerine eyvallah etti. Hiç isyan etmedi Züleyha.
Evliliğinin ilk aylarında belirtilerini göstermişti şiddet. Zoraki bir evlilik yetmezmiş gibi, her gün yediği dayak onu bu hayattan bezdirmeye yetti. Ölmek istedi, yeter dedi. Olmadı. Yapamadı. Kıyamadı canına Züleyha. Onun yapamadığını, evlendiği adam yapmıştı. Cesedi bulundu Züleyha’ nın. Şimdi yok!