25 Şubat 2014 Salı

Kendisinden...

Yine yorgun, yine bitmiş,yine…
Yine hayat onun planladığı gibi gitmiyordu. Biliyordu! Planlar, hiçbir zaman gerçek olmayacak düşlerdi. Ama yine de söz geçiremiyordu kalbine. Hayatın ne zaman, nerede ve ne şekilde karşısına neler getireceğini bilememek, ona acıdan başka bir şey vermiyordu. Alışmaya çalışsa da bu duruma, mantığının doğrusuyla kalbinin doğrusu hiçbir zaman aynı olmuyordu. Bu karmaşanın çözümünü aramak için olağanca uğraş verse de bir adım öteye gidemiyor, başladığı yerde mıhlanıp kalıyordu. “Zaman” diyordu. Belki de ona bırakmak, çözümü ondan beklemek;evet en doğrusu buydu. Ama ne yüreği isyan etmeden durabiliyordu, ne de mantığı sabredebiliyordu. Tükendiğini hissediyordu ve tükenmişliğin ağır yükü, onu öylesine zorluyordu ki “yeter!” diye bağırmamak, bir çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu.
Ne yapsa, ne etse olmuyor, bir türlü tutunamıyor; hayat denen o sahnede bir türlü alkış sesi duyamıyordu. Ya o, oynadığı sahneye hiç alışkın değildi ya gerçekten kötü bir oyuncuydu ya da kötü rolleri oynamak hep ona düşüyordu.
Şansına küfredip duruyor, hıncını kaderinden çıkartmaya çalışıyordu. İnanmıyordu aslında kadere. Hayatın, kişinin doğru ve yanlışlarına göre şekillendiğine inanıyordu. İnanıyordu inanmasına ama ne çare? Bu bahtsızlığını da “kader” diyerek adlandırıyor, böylece olanlarda onun payı hiç yokmuş gibi sessizce kenara çekiliyor, kısa süreli mutluluklar yaşayıp; bir süre sonra da yaşadıklarından dert yanıyordu.
Olmuyordu, ne yaparsa yapsın bir türlü bahane bulamıyordu. Bile isteye saplandığı bataklıkta, hiç suçu yokmuş gibi davranıp yanlış üzerine yanlış yapıyor, yanlış yaptıkça da batmaya devam ediyordu.
Ama öğrendi. Bir yanlışın bile bir çok doğruyu götürebildiği yerdi hayat sahnesi.
Kabullendi!
“Ben” dedi. “Bütün sorumlusu benim.”

Bu kez doğruyu bulmuş, en azından yanlışları düzeltmek için doğru yerden başlayacaktı. 

Kendisinden…

9 Şubat 2014 Pazar

Biterken Başlamak

Sonu yoktu yaşananların. Biliyordu... Her an göz yaşı, her an hayal kırıklığıyla geçerken; mutlu olmak için uğraşmanın beyhude bir çabadan başka bir şey olmadığını öğreniyordu. Örselenen yüreği; her çırpınışında daha da duygusuz, hissiz bir insana çeviriyordu O’nu. Bunu bile bile yürüdüğü yolu değiştirmiyor, kendine zarar vermek pahasına adımlarını atmaya devam ediyordu. Hayalet bir şehirde, kalabalığın içinde ürkek bir yalnızlık yaşıyordu.
Sessizliğe bürünmüş bir deniz gibi usul usul nefes alıyordu. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi.Sanki canı hiç yanmıyormuş ya da yaşadığı felaketlerin karşısında dimdik durabiliyormuş gibi. Bu sessizlik bir fırtınanın mı habercisiydi? Yoksa kabuğuna çekilmiş, bir bitmişliğin resmi miydi?
Hayır! Bu kadar çabuk vazgeçmeyecekti.
Düşündü… Uzun uzun düşündü. Saatlerce soğuk duvarların arasında kendiyle hesaplaşmak; dönüp arkasına baktığında kendindeki ve hayatındaki değişimin farkına varmak onun için hiç kolay olmadı. Geçmişini silmek istedi, olmayacağını bile bile denedi. Keşkelerin o derin boşluğuna düşse de kendini toparlaması çok vakit almadı.
Tercihini yapmış; kendinden emin olmasa da ayakta durmaya söz vermişti. Şimdi tutunacak bir dal, yaşamak için bir amaç arayacaktı. Kim bilir belki de bulacaktı. Bunu şimdiden anlamak epey güç hatta imkansızdı.
Gelecek için yorumlar yapıp zaman kaybetmektense; yaşayıp kendisi görecekti neler olacağını. Hatalar yapacaktı beklide. Belki de o hataların geri dönüşü hiç olmayacaktı. Belki mutlu olacaktı. Mutlu olmak mı? Ne yani? Hayalini kurmaya korktuğu şey gerçek mi olacaktı? Yüzünde belirginleşen tebessüm,bir anda kayboldu. O mutlu olamazdı.O gülemez, o kahkaha atamaz... O bu hayatı gerektiği gibi yaşayamazdı. Sonra durdu ve kapattı gözlerini. İçindeki ses feryatlarla soruyordu.
 “Neden hata yapmaktan ve mutlu olmaktan bu kadar korkuyorsun?”
Soru içinde öylesine yankılandı ki; çarptığı her yer defalarca sızladı.Bekledi ve nihayet içinde yankılanan ses sustu ve susar susmaz derin bir sessizlik hakim oldu etrafa. Şimdi konuşsa tutulacak; sussa bu hesap gün geçtikçe kabaracaktı. Ya şimdi cevaplayacaktı henüz cevabını bilmediği bu soruyu. Ya da zaman ilerledikçe daha da ağır gelecek, daha da ezilecek; gün geçtikçe içini kemirecek ve belki bir gün bitirecekti bu soru onu. Şimdi son bir atak yapıp cevabı vermeliydi. Düşüncelerin içinde kaybolmuş, hava epey kararmış; saat gece yarısına yaklaşıyordu.
Çok uğraş verse de bulmak için cevabı, olmadı. Cevabını bulamadı belki ama değişmek, kaybettiği benliğine kavuşmak için yeni bir karar aldı.
Evet!
Yeni bir gün, yeni bir başlangıç olacaktı onun için. Bugün onun miladı, mutlu olmak için çabalamanın ilk günüydü. Şimdi derin bir nefes aldı ve söz verdi kendisine. Her ne olursa olsun anmayacaktı geçmişi. Hatırlamayacaktı o bitmişliği,  tükenmişliği, yitmişliği...
Şimdi uyuyacak ve yepyeni bir hayata uyanacaktı. Yepyeni ve mutlu olacağı bir hayata…